Subscribe RSS

Cemal Haki

Kişisel web sitesi
  • Ana Sayfa
  • Atatürk
  • Başarılar
  • Bursa Fen Lisesi
  • İtü Makina
  • Oyak-Renault
  • Fotoğraflar
  • Gastronomi
  • Sosyal
  • Gidenler
  • CV
  • Yorumlar
  • İletişim

Author: cemalhaki


ByPlusTrade : Mo’er

29 Aralık 2021 Posted by cemalhaki under Genel
Yorum yapılmamış

Merhaba arkadaşlar,

Bugün size çok iyi bir atıştırmalık önerisinde bulunmak istiyorum: Mo’er

Kuru incir, portakal dilimleri, kuru kayısı ve antep fıstığı gibi doğal ürünlerin birçok farklı versiyonunu içeriyor. Aralarından en büyük favorilerim: Antep fıstığı ve kurutulmuş portakal dilimleri! :)

Özellikle diyet yapmak isteyenler için harika ara öğünler olduğunu söyleyebilirim. Bu yöntemle 3 ayda 15 kilo verdim :) (Sporla destekleyerek tabii ki)

Ürüne ait detaylı bilgilendirmelerin olduğu web site:

https://www.byplustrade.com/?lang=tr

Popüler alışveriş sitelerindeki bağlantılar:

Buy Amoxil UK

,moer2″ target=”_blank” rel=”noreferrer noopener”>https://www.hepsiburada.com/ara?q=moer&markalar=moer,moer2

https://www.amazon.com.tr/s?rh=n%3A21680147031%2Cp_4%3AMo%27er&ref=bl_dp_s_web_21680147031

Ankara & İç Anadolu Turu

28 Temmuz 2015 Posted by cemalhaki under Genel
Yorum yapılmamış

« Belki millî mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan bir eski zaman silâhşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dâsitanî ve muharip göründü. Şurası var ki, şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey, iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabiî bir istihkâm manzarasıdır. Bu his şehrin etrafında ve ona hâkim tepelerinden bakarken pek küçük farklarla ancak değişir. Çankaya sırtları, Çiftlik, Etlik, Keçiören bağları, velhasıl nereden bakarsanız bakınız, cam gibi keskin bir ışık altında bu kaleyi, bütün arazi terkiplerini kendisinde topladığı ufka hep aynı sükûnetle hâkim görürsünüz. Bazen geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi gibi, zaman ve hâdiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer, bazen bir iç kale, bütün ümitlerin kendisinde toplandığı son sığınak olur, bazen bir kartal yuvası gibi erişilmesi imkânsız yükselir. »

|Ahmet Hamdi Tanpınar & Beş Şehir|

http://www.cemalhaki.com/site/dosyalar/2015/07/ankara.mp3

cialis uk

Babalar Günü

13 Haziran 2015 Posted by cemalhaki under Genel
Yorum yapılmamış

Mümtaz Bey yoğun geçen yorucu bir günün sonunda annesini ziyarete gitmiş, bir müddet devam eden hal hatır faslından sonra uyumak için annesinin serdiği döşeğin üzerine kendisini bırakıvermişti. Naftalin kokan, beton gibi ağır yün yorganın altına girdiğinde soğukla olan irtibatı bir anda kesilmiş, annesinin her zamanki gibi iyi geceler temennisinden sonra ışıkları söndürmesiyle uyuması için gereken ortam şartı kusursuz bir şekilde sağlanmıştı.

Evin önündeki sokaktan zaman zaman geçen otomobillerden içeri süzülen ışık demetlerinin haricinde, oda neredeyse zifiri karanlık bir haldeydi. Yaşça kendinden büyük olan ve hemen karşısında ayakta dikilen duvar saatinin sarkacının basit harmonik hareketiyle oluşan tik-tak sesini de saymazsak eve adeta mutlak bir sessizlik hükmediyordu. Öte yandan Mümtaz Bey kafasını yastığa koyduğu an uykuya dalabildiğini bildiğinden birkaç dakika içinde derin bir rüya âlemine dalacağını umuyor ancak bir türlü uyumayı beceremiyordu. Yorgun bünyesine şifa niyetine göz kapaklarını kapatıp hayal dünyasına dalmaya çalışırken; saatin hipnotize edici sesi kendisini adeta bir zaman tüneline sokuyor, onu müthiş bir çekim kuvvetiyle çocukluğunun en derin merhalesine sürüklüyordu.

Uzun bir dalıştan sonra nihayetinde Mümtaz Bey bast-ı zaman akıntısının da etkisiyle hafızasının en dip noktasına ulaşmıştı. 27 sene öncesiydi. Henüz 5 yaşındayken, lastikli pantolon askısı ve kısa kollu gömleğiyle dışarıda arkadaşlarıyla oyun oynuyor, Uludağ’ın kekik kokulu yamacında çocukluğunun adeta keyfini çıkarıyordu. Sabahki kahvaltıdan sonra çıktığı sokaktaki içtimai hayata ayak uydurmuş, arkadaşlarıyla oldukça şen şakrak bir gün geçiriyordu. Az sonra öğle yemeği için oyununa ara verip eve geri dönecek, mutfakta kendisine ayrılan terekte duran ve kimden geldiğini bilmediği Alman çikolatalarının cazibesine kapılarak yemek yemek yerine annesinden gizlice çikolata deryasına dalacaktı. Sonrasında ise tekrardan sokağa fırlayacak, arkadaşlarıyla kurduğu mahalle takımı eşliğinde rakipleriyle sokak maçı yapacaktı.

Uzun süren bir oyun maratonundan sonra nihayetinde hava yavaş yavaş kararıyordu. Büyükler için namaz vaktini simgeleyen akşam ezanı, çocuklar için sanki maçlarının bitiş düdüğü hükmündeydi. Mümtaz da arkadaşları gibi evin yolunu tutmuş, akşam yemeği için kendisini bekleyen annesinin kızmaması için olabildiğince hızlı adımlarla evine doğru dönmeye koyulmuştu. Kuş cıvıltısı eşliğinde çalan zili duyan abisi kapıyı açınca, Mümtaz hemencecik banyoya giderek ellerini ve ayaklarını yıkamıştı; zira sokaktan geldiği gibi sofraya o şekilde oturması annesinin izni mukabilinde görülmüş şey değildi. Yemeğe oturduğunda o günün diğer günlerden daha farklı olduğunu anlaması ise fazla vakit almayacaktı. Ev, olabildiğince derli toplu, çok özel yemekler yapılmış, abi ve ablası ise en güzel elbiselerini giymişti. Evdeki bu tatlı telaşeyi anlamasa da, bir yandan önüne konan yemeği yiyerek karnını doyuruyor, öte yandan da ertesi gün sokakta yapacağı maçın hesabını yapıyordu.

Yemekten sonra annesi banyodaki sobayı yakmış, içeriden Mümtaz’ın ismini seslenmişti. Mümtaz, her zamanki kaçış yöntemlerini kullanmaya çalışsa da; annesinin kararlı tavrı sonrasında kendisini banyodaki sobanın yanında buluvermişti. Ev yapımı zeytinyağlı köy sabunu ve deriyi yakan o sıcak kazan suyuyla pir-u ak olduktan sonra adeta bir tüy gibi hafiflemiş, sonra da naftalin kokulu soğuk döşeğin içine kendisini atıvermişti. Beton gibi ağır yorganı üzerine örten annesi onu geceleyin üstünü açmaması için tembihledikten sonra rahatça uyuması için tüm ışıkları kapatmıştı. Mümtaz’ın yorgun düştüğü günün sonundaki çelimsiz vücudu ağır yün yorganın altında adeta eziliyor; odadaki duvar saati içindeki sarkacın çıkardığı ninni kıvamındaki tik-tak sesi eşliğinde uykuya dalıyordu. Uyumadan önce aklından geçen tek şey, o gün ev ahalisinin neden özel bir hazırlık yaptığına anlam verememesiydi. Bu soru aklını kurcalarken daha üç dakika bile geçmeden uykuya yenik düşecek, gün boyunca yorduğu vücudunu adeta mis gibi sabun kokusuyla marine ederek sabaha kadar dinlendirecekti.

Sabah kalktığında annesi çoktan kahvaltıyı hazırlamış, evin düzeniyle ilgili son değişiklikleri yapıyordu. Evi saran Erzurum usulü çaşır otlu menemen kokusu Mümtaz’ın acıkmış karnını adeta zapt edecek, onun ahşap yemek honçasının başköşesine oturmasını sağlayacaktı. Annesi Mümtaz’ın uyandığını görünce, önce yanaklarından öpüp, sonra da en temiz üstünü giydirerek biraz daha beklemesi gerektiğini söylemişti. Mümtaz ise hiçbir şeyden habersiz, kimin geleceğini oldukça merak ediyor, sabırsızlıkla kahvaltı yapmayı bekliyordu.

Sonunda kuş cıvıltılı o kapı zili çalıverdi. Mümtaz evin en küçüğü olmasının verdiği kıvraklıkla koşarak kapıyı açtı. Boyu ancak kapı koluna uzanmaya yetse de, kapıyı açabiliyor olması kendisinin büyüdüğünü gösteren en önemli işaretti. Evin girişinden merdivenleri tırmanan birisinin ayak sesleri git gide yaklaşıyor, o da heyecanla kim olduğunu merak ediyordu. Derken karşısına kendisinin 3-4 katı büyüklüğünde, kafasında kocaman bir kalpak, üzerinde sarı bir manto ve İspanyol paça bir pantolonla, iri cüsseli, bıyıklı bir adam dikiliverdi. Mümtaz, bu adam karşısında adeta ürpermiş, ürkek bir kısrak gibi içeriye koşarak annesinin yanına sığınmıştı. Bir yandan annesine sarılırken, diğer yandan da abi ve ablasına eve yabancı bir adam girdiğini haykırıyordu. Lakin onlar Mümtaz’ın aksine çok sevinçli bir şekilde gelen adamın elinden öpüyor ve kendisine sarılıyorlardı.  Bu olaya izah getiremeyen Mümtaz, annesinin yapıştığı kolunu asla bırakmayacak, kahvaltı için hep beraber sofraya oturduklarında o adamdan olabildiğince uzak duracaktı.

Nihayetinde kahvaltı bitmiş ve çay faslı başlamıştı. Annesi Mümtaz’a, gelen adama şeker tutmasını istiyor, onun elinden öpüp sarılması gerektiğini öğütlüyordu. Mümtaz ise bu istekler karşısında köksüz bir asabiyet gösteriyor, adamdan korktuğu için annesine karşı gelmek durumunda kalıyordu. Zor da olsa, bir eliyle porselenden yapılma şeker kâsesini, diğer eliyle de bir gün önce bakkal Hayri Amca’ya doldurttuğu kolonya şişesini tutarak adama doğru yaklaştı ve ikramda bulundu.

İkram faslından sonra Mümtaz diğer odaya geçip divanın üzerine uzanarak korkusunu bastırabilmek için değişik planlar yapmaya başlamıştı. Bir gündür evde olan gizemli olaylara anlam veremiyor, gelen kişinin hüviyetini bir türlü tanımlayamıyordu. Göz kapakları kapanırken aklının bir ucundan annesinin ona aldığı ahşap kılıcı kuşanarak bir masal kahramanı gibi adamın karşısına çıkıp onu korkutmanın bir çözüm olabileceğini düşünüyor, sonrasında da adamın korkarak evi terk etmesini umuyordu.

Mümtaz bir süre divan üzerinde kestirdikten sonra kendine gelmeye başlamış, ancak kulaklarıyla duymasına mukabil göz kapaklarını aralayamıyordu. Belli ki, bir gün önce sokakta arkadaşlarıyla oynadığı maçta çok yorulmuş, yorgun bünyesi adeta uykuya hasret kalmıştı. Uyanma faslı esnasında yan odada konuşulanlara kulağını kabartarak kardeşlerinin seslerini dinlemeye başladı. Kardeşleri adamın kendilerine aldığı hediyeleri açıyor, ayrıca daha önce gönderdiği Alman çikolataları için kendisine teşekkür ediyorlardı. O da daha önce çok defa yediği Alman çikolatalarını gönderen zatın bu adam olduğunu sonunda keşfetmişti. Ama bu adam kimdi? Bu sorunun tam da aklının ucundan geçmesiyle, ablasının adama “baba” diye hitap etmesi bir oldu. Mümtaz’ın bu olay karşısında muhayyilesi sarsılmış, o vakte kadar aklı almadığı babalık makamının güzelliğini, sarih ve muayyen bir biçimde iliklerine kadar hissetmişti. İnsanın beşeri duygularını yerle bir eden bu olay karşısında hayatında ilk kez tanıştığı babasını sonunda bulmuş, büyülenmiş bir ceylan gibi koşarak kendisini onun kucağına bırakıvermişti. Almanya gurbetinde o vakte kadar ailesinden ayrı kalan babasının Türkiye’ye kesin dönüş yaptığını öğrenince sevincinden havalara uçacak, evin en küçük çocuğu olmasının verdiği imtiyazı da fırsat bilerek; hayatı boyunca hep yanında olmasını temenni ettiği yılmaz şövalyesinin elini bir daha bırakmayacaktı.

Müştak-ı cemalin gece gündüz dil-i şeydâ

Etti nigeh-i âtıfetin bendeni ihyâ

Mesrur ede hak kalb-i hümayûnunu daim

Ed’ıyye hayrın dil-ü canımda hüveydâ

|Dede Efendi|

Hülasa, fecrin doğuşu ile birlikte Mümtaz Bey, bir rüya balığı gibi en derinine daldığı çocukluk âleminin dibinden hızlıca yükselerek sonunda gerçek hayatın dalgalı yüzeyine çıkıyor; ancak vurgun yemiş bir dalgıç gibi bir türlü silkinerek kendine gelemiyordu. Mukadderatın keskin sırtında, bir yanda babasını erken yaşta kaybeden yetim çocukları düşünüp şükrediyor, diğer yanda da talihi yenme masalında yavrusunu kaybeden babaların yaşadığı o tarifsiz acıyı tahayyül ederek iç dünyasında çıktığı yolculuğu sonlandırıyordu.

http://www.cemalhaki.com/zara-baris-manco.mp3

kamagra oral jelly usa

Mavi Huzur & Akvaryum

03 Mayıs 2015 Posted by cemalhaki under Genel
Yorum yapılmamış

« İnsan ruhunun bir parçası, hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz. » |Anatole France|

Hayvan sevgisi konusunda herkesin ilgisi ve sevgi anlayışı farklıdır. Benim için “balık” bu konuda her zaman en ön sırada olmuştur. Bir akvaryumda balıkların sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi için;

*Akvaryumun balıkların rahatça hareket edebileceği kadar büyük olması

buy cheap kamagra oral jelly

,
*İçindeki aksesuar ve ekipmanların düzenli olarak temizlenmesi,
*Su değişim frekansı,
*Suyun içerisindeki klor, iyot, tuz ve O2 oranı,
*Akvaryuma giren güneş ışığının kontrolü ve aydınlatmada kullanılacak uygun ışık seçimleri,
*Su dengeleyici çözeltilerin düzenli olarak kullanılması,
*Yemlerin doğal olması ve içindeki protein/karbonhidrat oranları,
*Hastalık durumlarında yapılan ilaç seçimleri,
*Filtreleme ve havalandırma sistemlerinin yeterli kapasitede olması,
*Balıkların türleri ve birbirleriyle olan ilişkileri,
*Akvaryum içindeki döngünün ve ekosistemin uyumlu olması;

ama her şeyden önemlisi; bu kadar etkenin kontrol altında tutulabilmesi için çok sıkı bir dikkat ve gözlem gerekliliğidir.

Tabii ki bunca uğraş, sevgi ve emeğin sonunda karşımıza muhteşem bir görsel şölen ve huzur dolu bir sahne çıkar. Pasifik rengi mavinin içinde parıl parıl parlayan fosforlu mercanlar ile hava kabarcıklarının arasında bir o yana, bir bu yana süzülen rengarenk pullu balıkların seyredilmesi ile tüm günün yorgunluğunu bir anda bitiverir. Ayrıca bir yanda damla sakızlı Türk kahvesi yudumlanırken, öte yanda da Zeki Müren’in enfes taş plağından çıkan nağmelerin tadına doyum olmaz.

Aşağıda benim akvaryuma ait amatör fotoğrafları görebilirsiniz.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

21 Mart 2015 Posted by cemalhaki under Genel
2 Comments

« Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tanzimat öncesinden Meşrutiyete, oradan Cumhuriyete uzanan doğu-batı ikilemindeki toplumsal kimlik arayışımızın betimlemesini, modernleşen hayatta insan ilişkilerini ve yeni oluşuma ayak uyduramayan insan tiplerinin toplumdan dışlanışını “zaman” kavramıyla ilişkilendiren bir romandır. Ahmet Hamdi Tanpınar, çok naif bir gözlemci olmasının yanında insan hallerinin komiklikleri üzerine yazdığı bu müstesna romanında karakterleri bir anda kanlı canlı hale getiren ufak ayrıntılara yer vermiş, ince dokundurmalar ve harika ironilerle olayları öyle kurgulamıştır ki, bir anda kendinizi romanın içindeki karakterlerden birisi olarak buluverirsiniz.

Aile yapısını, toplumsal ilişkileri ve bürokrasiyi muhteşem bir dille anlattığı bu romanın en önemli özelliği de karakter tahlillerini inceleyen “psikanaliz”i derinlemesine irdelemesidir. İnsan psikolojisini en ufak ayrıntılarına kadar öyle bir deşer ki; nefret, kıskançlık, öfke, hırs gibi duygular mizahın da yardımıyla gülünç bir şekilde gözler önüne serilir. Velhasıl; bu eserde her ne kadar hüzün ve melankoli barınsa da, bir o kadar da okuyucularını gülümseten dolu dolu muziplik ve mizah öğeleri de sunulmuştur. Kurgu, üslup, tasvir ve hicivde zirve yapmış; aynı zamanda muazzam tespitlerin, dâhiyane gözlemlerin, nefis anlatıların romanı olan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, zannımca Türk edebiyatına hediye edilmiş en güzel kara mizah örneklerinden biridir. »

|Cemal Haki|

—————-

Bursa Saat Müzesi’nde çektiğim fotoğraflar ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” romanından yaptığım alıntılarla derlediğim çalışmayı aşağıda görebilirsiniz.

http://www.cemalhaki.com/site/dosyalar/2015/03/saatleri-ayarlama-enstitusu.mp3

buy levitra cheap

Çalışma Hayatı

03 Şubat 2015 Posted by cemalhaki under Genel
1 Yorum

« Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdur. »

|Mustafa Kemal Atatürk|

Buy Nolvadex UK

Bursa Kent Müzesi

25 Ocak 2015 Posted by cemalhaki under Genel
4 Comments

http://www.cemalhaki.com/zeki-muren-muzeyyen-senar-yildirim-gurses.mp3

kamagra pills

Eski Türk Filmlerinden Unutulmayan Kareler

09 Aralık 2014 Posted by cemalhaki under Genel
4 Comments

« Hayat ön provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. 

Alkışı olmayan bu tiyatronun perdesi kapanmadan; gülün, şarkı söyleyin, dans edin, âşık olun… 

Hayatınızın her anını değerlendirin. Çünkü hayat dar alanda trajedi, geniş açıda komedidir. » 

| Charlie Chaplin |

http://www.cemalhaki.com/turk-film-muzikleri.mp3

 

generic levitra

Makber & Ölüm Üzerine

07 Temmuz 2014 Posted by cemalhaki under Genel
Yorum yapılmamış

Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı
Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim.
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl-ü hâlî
Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî…
|Tevfik Fikret / Ömr-i Muhayyel Şiiri|

———————————————–

http://www.cemalhaki.com/site/dosyalar/2014/07/Medya1.mp3

İnsanlığın varoluşundan beri ab-ı hayat olarak ölümsüzlüğün sırrı çözülmeye çalışılsa da, zaman içerisinde bu durum daha uzun yaşamanın yöntemlerini araştırmak olarak süregelmiştir. Genç gezegenimiz dünyanın 4,5 milyarlık yaşına bakarsak, insanoğlunun 10 yıl daha uzun yaşamak için harcadığı onca emeğin ne kadar gerekli olduğu tartışılır. Ondandır ki, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir bence… Ölümü hayatın bir sonu değil, bir etabı olarak görmektir doğru olan; zira ölüm yaşamın zıttı değil, doğumun zıttıdır.

Ölüm tüm kültür ve toplumlarda her zaman farklı olarak yorumlanmıştır. Geride kalanlarda genellikle büyük bir acı duygusunu barındırsa da, bazen ayrılık ve hüzne, kimi zaman da bir ömür boyu sürecek ıstıraplı bir bekleyişe sebep olur. Her ölüm acıdır. Ölen kişi anne, baba, eş ya da çok yakın bir kişi olduğunda hissedilen duygular birbirlerinden farklı olsa da, bir annenin bir evladını kaybetmesinin; hele hele kelebek ömrü kadar dahi yaşama fırsatı olmayan minik bebeklerin arkalarında bıraktıkları acının tarifi olamaz.

Mümtaz Bey, Bursa’da vefat eden eski hocasının kabrini ziyaret için gittiği Alacahırka Mezarlığı’nda kuş cıvıltıları içinde geziniyor, aynı zamanda sıcak bir yaz sabahında mezar taşlarını inceliyordu. Birden kendi yaşlarında ebediyete intikal etmiş ve o gün doğum günü olan bir gencin kabri gözüne ilişti. Durdu. Adı Tolga’ydı. Ab-ı hayat haşiyesinde zapt olan bu gencin nasıl vefat ettiği, arkasında kimleri bıraktığı gibi sorular adeta bir fare gibi beynini kemiriyor, esrarlı perdeyi bir türlü aralayamıyordu. Hüzün bulutlarının gölgesindeki bir servi ağacının altına oturduktan sonra makberin derin lahzası içinde ölüm düşüncesine dalıyor, sanki iki âlem arasında boğuluyordu.

Bir süre sonra mezarlığın girişinde gümüş saçlı, tonton yanaklı yaşlı bir kadın, elinde iki küçük keten torbayla beliriverdi. Yokuş yukarı doğru ağır adımlarla tırmanmaya başladığında, Mümtaz Bey bu kadının rutin çarşı alışverişini yaptığını ve kestirme yoldan evine gitmek için bu kabristandan geçtiğini tahayyül ediyordu. Aradaki patika yolları ezbere biliyormuşçasına ilerlediği için bu güzergâhı sürekli kullandığını hemencecik anlamıştı. Kadının rotası Mümtaz Bey’in dibinde oturduğu servinin önünden geçtiği için yaşlı kadın iyice yaklaştı. Kabristanın kenarına geldiğinde nefes nefese kaldı ve oracıkta soluklandı. Nar gibi sıcak yaz havasında belli ki çok yorulmuştu. Biraz daha zaman geçince Mümtaz Bey’in içinden bir ses, gidip yaşlı kadının elindeki torbaları alması ve ona yardım etmesi gerektiğini fısıldadı. Tam toparlanıp hareket etmesiyle, kadının keten torbaların içinden, fırça, sabun, bez ve bilumum esanslı temizlik malzemelerini çıkartıp mezar rahlesinin üzerine koyuvermesi bir oldu. Mümtaz Bey donakalmıştı. İhtimal o ki, bu kadın kabristanda yatan gencin annesiydi. Bu durum karşısında yerine geri oturup kadını izlemeye devam etti. Yaşlı kadın, evladının kabrindeki solmuş otları itinayla toplayıp kenara iliştirdi. Mezar taşını ve rahlesini sabun ve fırçayla iyice ovalayıp, sonrasında da bezle mermer taşları güzelce sildi. Çiçeklerin bakımını yapıp suladıktan sonra da ebedi bir şifa niyetine gözyaşlarıyla bir süre dua etti. Mümtaz Bey, kadının çehresinde sanki âlem-i cemalden kopup gelen bir meleğin yansımasını görüyor, anneliğin şefkat silsilesini adeta iliklerine kadar hissediyordu. Nihayetinde kadın getirdiklerini tekrardan toparlayıp usulca geldiği yöne doğru süzüldü ve gitti.

Bu olaydan sonra Mümtaz Bey’in muhayyilesi fena halde sarsılmış, az önce kafasına sarmalanan onca sorudan eser dahi kalmamıştı. Belki de aklı ona oyunlar oynuyor, kaderin cilvesi adeta kendisiyle raks ediyordu. İhtimal o ki; yaşlı kadın, bebekken sıcacık suyla pir-u pak ettiği yavrusunun ölümü sonrasında yüreğine düşen kor gibi ateş topunu; bir nebze olsun kabrini temizleyerek söndürmeye çalışıyordu. Bilinmez; belki de, her doğum gününde oğluna aldığı oyuncakları ve elleriyle yaptığı pastaları hatırlıyor, şimdi ise sadece dualarını hediye ederek takdir-i ilahiye karşı kendi kendini teselli ediyordu.

Mümtaz Bey’in dilinin ucuna gelen onca sözcüğün birçoğu, bir balığın oltaya takılması gibi boğazında düğümleniyor ve adeta can çekişiyordu. Az önce kabristanda şakıyan muhteşem kuşların cıvıltıları kesilmiş ve lahutî bir sessizlik tüm kabristana hükmederek sanki ölüm mayasının melodisini fısıldıyordu. Sözcükler ve melodiler… O gün hiçbiri bir işe yaramazdı.  Zira, evladına karşı ölümünden sonra dahi bu kadar şefkat gösteren bir annenin çıktığı bu mertebeyi hiçbir edebi kelam veya hiçbir musiki tam layıkıyla anlatamazdı.

 

buykamagrausa.com

Bursa Lezzet Durakları

22 Mart 2014 Posted by cemalhaki under Genel
3 Comments

buy-levitra-usa.com

Sonraki sayfa »
Popüler Bağlantılar
  • 23 Nisan ve Çocukluğa Özlem
  • Alaturka Ziyafet Köşesi
  • Anadolu Lezzet Durakları
  • Ankara & İç Anadolu Turu
  • Aşiyan ve Tevfik Fikret
  • Babalar Günü
  • Bursa Kent Müzesi
  • Bursa Lezzet Durakları
  • Bursa'da Zaman
  • buy kamagra 100mg
  • Endülüs'te Raks
  • Eski Bursa Fotoğrafları
  • Eski İstanbul Fotoğrafları
  • İstanbul Lezzet Durakları
  • Makber & Ölüm Üzerine
  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü
  • Türk Filmlerinden Kareler
Ziyaretçi Sayısı
conter12
Cemal Haki powered by WordPress and The Clear Line Theme